Selamlar sevgili Sarı Yapım takipçiler. Haftalık gezi bloglarımız hız kesmeden devam ediyor. Bu hafta sizler için gezip tozduğumuz ve hakkında naçizane bir şeyler karaladığımız seyahat durağımız; Kapadokya…
Kapadokya bundan yaklaşık 60 milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların, milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan bölgedir.
Zamanında Hititler'in yaşadığı bu topraklar daha sonraki dönemlerde ise Hrıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu'nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.
Yine aynı dönemlerde, Anadolu'nun bu Hıristiyan bölgelerine Arap akınları gerçekleşir. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı döneminde bölge sorunsuz bir süre geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924 ve 1926 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari eserler bırakarak Kapadokya'yı terk ederler.
Coğrafyacı Strabo tarafından, Roma İmparatoru Agustus döneminde yazılan '”Geographika'” adlı kitapta, Kapadokya'nın sınırlarından bahsedilir. Bu tarife göre Kapadokya, güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Karadeniz'e kadar uzanmaktadır. Günümüzde ise Kapadokya olarak adlandırılan bölge, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılmış bir bölgedir. Bu bölge, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Zaman içerisinde süregelen coğrafi olaylar peribacalarını oluşturmuş, bu süreçte insanlar da bu peribacalarının içlerine evler, kiliseler ve manastırlar oymuş, bunları fresklerle süsleyerek binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. Tarih boyunca ticaret kolonilerini de barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.
Kapadokya Bölgesi’nde sıklıkla gördüğümüz doğal oluşumların dışında, insan elinden çıkma yapı ve eserlerde çoğunlukla taş malzeme dikkat çeker. Bölgenin mimarı malzemesi olan bu taş, yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte fakat hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanaklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Malzemenin de bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek zamanla mimari bir gelenek halini almıştır.
Evet, sevgili Sarı Yapım takipçileri… Herkesin en az bir kere gezip görmesi gerektiğini düşündüğümüz Kapadokya hakkında aklımıza ilk gelenler şimdilik bu kadar. Hala Kapadokya’yı deneyimlemediyseniz eğer, bizce hiç vakit kaybetmeyin. Hatta bu gezi öncesinde sizler için hazırlamış olduğumuz “Daily Trip of Cappadocia” videosunu hemen aşağıdan izleyebilir, heyecan ve merakınızı körükleyebilirsiniz.
O halde şimdilik bizden bu kadar. Unutmayın, Sarı Yapım görmek istediğiniz her yerde. Tekrar görüşmek dileğiyle, hepinize iyi haftalar.
Copyright © 2016 Tüm Hakları Saklıdır.